Tomb Raider Serisi

The Sims 4’ten sıkılan insanlar yeni oyun arayışlarında. Tomb Raider yeni bir oyun sayılmayabilir, hatta bir çoğunuzdan yaşlı da olabilir. Ancak ben yine de geçen yıllarla birlikte bu yaşlı oyunun hala nasıl ayakta olduğunu ve milyonlarca hayranını hala başında saatlerini nasıl harcattığından sizlere bahsedeceğim.
Tomb Raider ilk olarak 1996 yılında Core Desing ve Eidos tarafından çıkarılmış bir oyun. Karakterimiz Lara Croft. Yıllardan beri değişmeyen, hafızalarda her zaman şekli olan bir karakter. Mavi bir t-shirt, kahverengi bir şort, sırtında çantası, belinde silahı ve at kuyruğu örgülü saçları. Tomb Raider’i güzel yapan bana göre her zaman ona ait olan stilidir. Zengin bir ailenin arkeolog kızı, tek başına maceradan maceraya atılıyor.

Tomb Raider’i bence diğerlerinden ayıran en büyük özelliklerden biri, oyuncuyu tek bir yöne doğru hareket ettirmemesi. Yani oyunu oynarken gözü kapalı saldırayım, öldüreyim, biçeyim onları öteki bölüme geçeyim olayı yok. Oyunda bulmacalar mevcut. O bölümü geçebilmek için bulmacaları çözmeniz gerekiyor. En basitinden şöyle anlatayım, bir kapı düşünün ve bu kapıyı açmanız lazım. Taşı önce bir butona yerleştireceksiniz, o butondan bir yer açılacak, duvarlara atlayarak açılan yere gireceksiniz, orada ki taşı alacaksınız, taşı kaldırıp diğerine koyacaksınız derken bir bakıyorsunuz koca koca vaktiniz geçmiş. Olay sadece bulmacayı çözmek olsa iyi. Siz o zor bulmacayı çözmenin sevincini yaşarken bir de bakıyorsunuz ki açtığınız kapı sizi bölüm sonu cavanarına götürmüş.

Oyunu oynanabilir kılan diğer özelliklerinden bahsedeyim biraz da. Açıkçası ben küçüklüğümden beri Tomb Raider hastasıyımdır. Ve gerçekten en sevdiğim özelliklerinden biri de oyunun hikayesi aynı olsa da, gittiği yerler, savaştığımız yaratıklar, insanlar yada hayvanlar, çözdüğümüz bulmacalar vs… hepsi değişik oluyor. Yıllar geçtikçe grafiklerinin iyileşmesinin yanı sıra artık silahları (!) ve tipi de değişiyor, oynayış tarzı ve aynı zamanda bulmacalarda daha çok zorlaşıyor. İlk olarak oynayış tarzından bahsedelim. Tomb Raider serisi internetten araştırırsanız gerçekten köklü bir oyun ve gerek bilgisayar, gerek Playstation, gerek Nintendo olsun bir sürü konsolda oyunları var. Hepsini teker teker yazıp kuru kalabalık yapmak istemiyorum. Tomb Raider bilgisayar serisinde yön tuşları, space ve CTRL ile oynanan bir oyundu. Tomb Raider: Angel of Darkness serisinde grafik olarak kendini diğer oyunlardan oldukça geliştirdi. Yarı açık dünyaya geçti ve sadece düşmanlarla değil, sıradan insarla da etkileşime geçebildik. Gel gelelim ki oyun, oynanış açısından gerçekten çok zordu. Oyun grafik açısından kendini geliştirse de yön tuşlarından vazgeçemedi ve buda bize gerçekten çok kötü bir deneyim sağlamış oldu. Bana göre Tomb Raider serisinde asıl çığır açan seri Tomb Raider Legend olmuştur.

Tomb Raider Legend’i diğer serilerinden ayıran en büyük özelliği artık fare ve klavye kullanılan bir oyun tarzına geçiş yapmasıdır. Tomb Raider Legend, gerek mekanlar, gerek kıyafetler, gerek zamanına göre grafik açısından bana göre gerçekten mükemmel bir oyundu. Aslında bu oyunda da yön tuşlarından tamamiyle vazgeçebilmişler diyemeyiz. Ancak yinede yön tuşlarını sadece oyunun ara animasyonlarında kullandık. Oyunun geneli klavye ve fare şeklinde oldu. Legend’in en sevdiğim özelliklerinden birisi de açıkçası her bölümde farklı kıyafet olayı olmuştur. Örneğin ilk bölümde klasik Lara Croft kıyafeti kombini oluyor. Sadece renkleri değişiyor. T-shirt, şort, çanta ve iki silah. Sonra ki bölüm kazı da ise çölde olduğumuz için daha açık ve sade bir kıyafet, parti de güzel bir parti elbisesi yada kutupta kalın elbiseler giymesi gibi. Bulmacaları diğer serilerde ki gibi çok zorluyor mu derseniz o konuda tartışılır. Bana göre diğer serilerde ki gibi zorlayıcı bir yanı yoktu. Ancak ilk defa yeni oyun tarzına geçildiği için bana göre devrim oldu. Hikayeden kısaca bahsedecek olursak, Lara Croft bir kılıcın peşinde. Bu kılıç gerçekten özel güçleri olan büyülü bir kılıç. Ancak kötü yanı, bu kılıç bir bütün değil. Kılıç parçalara ayrılmış ve her biri farklı insanlarda. Farklı şehirlere ve farklı olaylara tanık olarak bu kılıç parçalarını şuan ki sahiplerinden savaşarak almaya çalışıyoruz ve en sonunda da kılıcı bir araya getiriyoruz. Tamam çok güzel, kılıcın parçalarını topladık ve bir araya getirdik. Peki ya sonra? Altında aslında acıklı bir öykü yatıyor diyebiliriz. Bizim o savaşçı meleğimiz aslında o kılıcı kullanarak annesini geri getirmenin peşinde. Peki getirebiliyor mu? Bilemeyiz. Oynayın görün.

Legend’den sonra çıkan serimiz ise Tomb Raider Anniversary. Anniversary, Legend’a göre daha zor bulmacalara, daha kaliteli görsellere ve daha dişli düşmanlara sahip. İtiraf etmeliyim Anniversary oynadığım zaman korkmuştum. Koridorlardan yürüyünce aniden karşınıza çıkan goriller, arenada bir anda iki üç tane üstünüze aslanların gelmesi derken irkiliyorsunuz. Anniversary’de, insanlar yerine düşmanlarımız hayvanlar. Hatta hiç insanlarla savaşmıyoruz desek yeridir. Ancak bu oyunda gerçekten mükemmel bosslar var. Legend’da bosslarımız sınırlı sayıdaydı. Ancak bunda kocaman T-Rex mi desem, Natla mı desem, atlılar mı desem ne desem bilemiyorum. Anniversary gerçekten ama gerçekten boss açısından mükemmel bir oyun diyebilirim. Neredeyse her bölümde boss var. Ve bossları geçmek sadece silahınızla onlara ateş etmek değil. Bossları yenmek için zekanızı da kullanmanız gerekiyor. Örneğin, bir bölümde iki adet yarı at yarı insan yaratıklarla savaşıyorsunuz. Ancak bunları silahla öldürmeniz mümkün değil. Onları sersemletip, kalkanlarını yere düşürüp, kalkanlarını onlara karşı kullanmanız lazım. Anlatırken ne kadar basit, bunun neresinde zeka gerekiyor diyeceksiniz değil mi? Öyle değil işte. Siz onlarla savaşırken, aynı zamanda silahın yeterli gelmediğini anlayacak, attıkları ışından kaçmaya çalışacak, o ışınları kalkanlarını kullanarak kendilerine yansıtacaksınız derken o kadar çok ölüyorsunuz ki artık bir süre sonra sinirden oyundan çıkabilirsiniz. Anniversary serisinde mitolojik yaratıklara bolca yer verilmiş. Ayrıca atmosferler ve yaratıkların uyumuda gerçekten harika. Bir bölümde cennet gibi bir ormana düşerken, bir anda etrafınızda dinozorlar beliriyor. Mağara gibi yerlerde gezerken yarasa, kurt yada ayıyla karşılaşabiliyorsunuz. Yada sudayken timsahlarla savaşabiliyorsunuz. O nedenle her gördüğünüz suya atlamayın, Allah korusun bacağınızdan bir timsah kaptığı zaman vay efendim bu timsah burada ne arıyor, sen yoktun burada ne ara çıktın falan demeyin. Hatta şöyle ki, o lanet olası timsahlar suyun dışında da olabiliyor. Hatta hatta mübarek suyun dışında bir hızlı koşturuyor, siz hoplayıp zıplayıp onlardan kaçacağım derken ateş bile edemiyorsunuz. Yüksek bir yere gidip öyle ateş edeceksiniz de öldüreceksiniz de. Uzun iş, bak içime sıkıntı girdi. Neyse, bence Anniversary mutlaka ama mutlaka oynamanız gereken bir seri.

Tomb Raider’in gerek hikaye gerek yine oyun tarzı ile ilgili değişmeye gitmeden önce ki serinin son oyunu diye adlandırsam yanlış olmayacak oyunu Tomb Raider Underworld. Underworld’de hem hayvanlarla, hem insanlarla, birazda bosslarla savaşıyoruz desem yeridir. Underworld, bana sorarsanız bulmacaları zekayı kullanmaktan çok etrafı iyi gözlemlemekle alakalı. Yerleştireceğiniz taşlar, hareket ettireceğiniz sütunlar, atlayacağınız yerler derken sadece bakarak çözülebilecek türden. Ancak gel gelelim ki harita olarak ve iklim çeşitliği olarak zengin bir içeriğe sahip. Örneğin ilk bölüm suyun altında geçiyor. Suyun altında uğraştığımız tek canlılar köpekbalıkları ne yazık ki. Ama bazı bölümlerde köpekbalıkları tam bir baş belası olabiliyorlar. İklim çeşitliliği demişken, oyunda tropik adalardan amazon ormanlarına, buzullardan yeraltı dünyasına gidiyoruz. Hikaye olarak yine Legend’ı tekrar etmiş, amaç annemizi kurtarmak. Ancak bu sefer kılıç değil de bir çekicin peşindeyiz. Yine çekici alabilmek ve aldığımız zaman kullanabilmek için bir takım parça tarzı eşyalara ihtiyacımız oluyor. Çekiç, tabii kide Thor’un çekici. Çekici aldığımız zaman annemizi kurtarabiliyor muyuz? Maalesef yine hayır. Annemizi kurtaramasak bile onun için girdiğimiz maceralar gerçekten kayda değer nitelikte.

Legend, Anniversary ve Underworld’den sonra Tomb Raider yine büyük bir değişikliğe gitti ve 2013 yılında ” Tomb Raider ” adında yeni bir oyun çıkardılar. Tomb Raider Reborn diye geçse de oyunun resmi adı sadece Tomb Raider diye geçiyor. TR Reborn’u diğer oyunlarından ayıran özellikleri kısaca anlatmak gerekirse; oynanış tarzı olarak değişti. Diğer serilerinde karakterimiz otomatik nişan alırken bu oyunda nişanı artık siz alıyorsunuz. Diğer yönden Lara Croft artık bir savaşçı değil. Gemisi kaza yapıyor ve adaya düşüyor. Adada düşmanlarla savaşırken arkeolog Lara’dan savaşçı Lara olmasına siz tanıklık ediyorsunuz. Buda demek oluyor ki akrobatik hareketler yapan, çift silahlı Lara değilde etrafında ki araç gereçleri toplayarak savaşçı olan bir Lara görüyoruz. Bana sorarsanız Lara Croft’u Lara Croft yapan en büyük etken; o akrobatik hareketleri ve çift silahıydı. Ancak yapımcılar böyle olmasını daha uygun görmüşler. Oyun kötü mü olmuş, hayır. Ama yine de Lara Croft’u çift silahlı görmeyi tercih ederdim. Neyse, oyunumuza geri dönelim. Kullandığımız silah genel olarak yay. Bunun yanında taramalı tüfeğimiz, tekli silahımız ve pompalı tüfeğimiz mevcut. Ama genel olarak yayı kullanıyoruz. Oyunun güzel yanlarından bir tanesi de, silahımızı aldık bitti olmuyor. Etrafta ki hayvanları avlayarak (kuş, fare, tavşan, kurt vb…), meyveleri toplayarak, öldürdüğümüz düşmanların üstünü arayarak yada özel hazine görevlerini yaparak hırdavat kazanabiliyor ve silahlarımızı geliştirebiliyoruz. Özel harita görevlerini yapmak gerçekten büyük bir olay. Çünkü bu görevler gerçekten zekanızı kullanmanızı gerektiriyor ve oldukça zor görevler. Ancak görevi yaptığınız zaman gerçekten gayet iyi hırdavat kazanıyor, özel silah parçaları buluyor ve silahlarımızı geliştirebiliyoruz. Diğer bir olay ise, hikayesi oldukça akıcı. Arkadaşlarımızı kurtarmaya ve adadan gitmeye çalışıyoruz. Oyunu bir şekilde bitirdiğiniz zaman ise eski Lara Croft’un geleceğini düşündüren bir portre ile karşılaşıyoruz. Elinde iki silahıyla bacağı hafif kırık duran bir Lara Croft. Bütün oyunu sadece bu anı görmek için bile bitirebilirim.

Tomb Raider Reborn’dan sonra Rise of the Tomb Raider oyunu da konsollara çıktı. Bilgisayara da çıktığı söylense de henüz çalışan bir crack ne yazık ki yok. O nedenle Rise of the Tomb Raider’ı oynamak için biraz daha beklemeliyiz. Tomb Raider’ı oynayacak olan arkadaşlara tavsiyem, son oyundan başlamayın. Legend, Anniversary, Underworld ve Reborn’u sıra sıra oynarsanız hikaye kopukluğu olmamış olur ve gerçekten Tomb Raider’ın tadına varmış olursunuz.

Oyundan ziyade çok kısa da filmlerinden bahsetmek istiyorum. Angelina Jolie, karakterini çok iyi yansıttığını düşündüğüm Lara Croft rolünde. Tomb Raider ve Tomb Raider Yaşamın Kaynağı filmleriyle beyaz perdeye de gelmiş durumda. Filmler eski olsa da hala izlenmeye değer.

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir